27 Ekim 2019 Pazar

Çocukluk

Çocukken, daha henüz okula gitmezken Malatya da Çavuşoğlundaki tarihi bir kilisenin yakınlarında yaşardık. O yılları mistik ve zevk dolu anılarla anımsıyorum. Oysa çok derbeder bir yaşam olduğuna eminim. Zira evimiz iki buçuk odaydı ve tuvalet evin dışındaydı. Evimizin tam karşısında oturan komşumuz uzaktan bir akrabamızdı ki onlarda en az bizim kadar fakirdi. İki ev dışarıdan bakıldığında sanki tek hane gibiydi zira dış kapıları tekti ve avluya açılan tahta kapı iki evin tam ortasında duruyordu. Sağda bizim oturduğumuz ev, Ahır tuvalet ve çeşme vardı. Sol tarafta ise komşumuzun evi.

iki ev başka bir tahta avlu ile dış bahçeye, - bizim gibi birkaç evin daha açıldığı kocaman bir orman gibi gözüken ağaçlıklı,yeşillikli, güneşin yeryüzüne değmediği sıklıkta bir yere- açılıyordu. Bu bahçeye ait anılarım öyle ki anlatılabilecek türden değil. Öyle güçlü ve etkileyici ki aklıma getirdiğim her anda onu özlüyor ve hasret çekiyorum. İnsanlar hamaklara uzanıp, piknik yaparlardı ve ne zaman gitmek istesem her zaman neşe dolu insanlar vardı etrafta. Bana kalırsa bu ormanın sonu yoktu. Burada sonsuza dek yaşayabilirdim. Renklerin canlılığı, olayların bu kadar derin olması ve gerçekliğin netliği bende heyecan duygusunu devam ettiriyordu.

Peki ama ne oldu o hislere. Neden hayat bu kadar güzel, anlamlı ve netken artık değil. Neden artık gördüğüm ne olursa olsun hislerim bir atın şahlanışı gibi kabarmıyor. Acaba yeni şeyler gördükçe sıradanlaştı mı bu görülenler yoksa kullanılmayan beyin hücrelerimizin -bebeklikte galiba- ölmesi gibi bu süreçte de ölmeye devam mı ediyor? yani büyüdükçe. Bilinmez en azından ben bilmiyorum. Ama o hissiyatın devam etmesini çok isterdim. Her şeyde. Belki biraz anı yaşamayla yaklaşabiliriz bu hisse.


21 Eylül 2019 Cumartesi

Bizimkisi bir Türkçe sevdası notlarım

  • Dünya dilleri arasında kelime sayısı bakımından İngilizceye yakşan tek dil Osmanlı Türkçesi dir. Geoffrin Levis
  • Klaus Delius un yaptığı araştırma sonucu da dünyada anadillerini en çabuk Türk çcocukların öğrendikleri sonucuna varıyor.
  • Ali Şir Nevai nin eserlerinde kullandığı sözcük sayısı William Sheakspere dan fazladır.
  • Hiçbir medeniyet dilinin bütün kelimeleri milli olamaz, tabi ki sesi milli olur
  • Dolayısıyla da bilerek ya da bilmeyerek dilkde sürekli devrim anlayışına bağlı tarihi materyalizme hizmet edilmiş olur.
  • Dr Herman F. Kivergits dillerin kökeni Türkçe' dir demiş
  • Goethe bir dil içinde marifet diğer dilerden geçmiş olan kelimeleri ayıklayıp atmak değildir. Bir dilin diğer dillerden geçmiş kelimeleri hazmetme kabiliyeti ölçüsünde dir
  • Her dilde olduğu gibi Türkçe de de kk dediğimiz el baş bal yaş taş kol gök vs gibi tek heceli ana kelimelerin sayısı bini binbeşyüzü geçmez
  • Valery aslanın vücudu yediği diğer hayvanların vücudundan meydana gelir ama aslan hep kendisidir.
  • 15. yy ortalarında 1552 Rus Knezliği nin Kazan hanlığına son verip orta Asya daki Rus işgali Doğu Türkisdtan dışında TEürkmenistan ın 1860-1864 tarihleri arasında işgaliyle tamamlanmıştır.
  • Türk dünyasındaki dil birliği Türkistan ın Rus işgaline uğramasından sonra bozulmaya başlamıştır.
  • İlminskiy, Ostroumov gibi müşteriklerin teklik ve teşebbüsü ile gerçekleştirilmeye çalışılan faaliyetler 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Sovyet Rusya dakki Türk boy ve toplulukları birbirinden ayrı halk cumhuriyet olarak bölmeleri parçalanmanın başlangıcı olmuştur.
  • 19. asır sonrasında Özbek, Tatar, Kazak erserler ve gazeteler çıkmaya başlamıştır.
  • İsmail Gaspıralı Türkçe birliğin sağlanması noktasında çalışmaları olan önemli bir yazar
  • 20 yy başlarında driyatikten Çin e Türkçe yolculuk yapılabilkiyordu.
  • Dil eğitimimizin temel amacı kişilerin düşünme ve iletişim becerilerinin gelişmesidir.
  • Başlka hiçbir dilde görülmeyen bu aşırı ayırılaşmanın temelde de münevverin kendisini halktan ayırma çabası yatar
  • çünkü öz dillerine ilişkin bilgileri yeterli olanlar yabancı dilleri çok daha çabuk öğrenirler
  • sözlü kültürde masal anlatıcısı destan anlatıcısı toplumun ortak kültürel değerlerinin aktarımında dilin geliştirilmesinde nasıl bir rol oynuyorsa edebiyat öğretmeni de yazılı kültürde benzeri rol oynamaktadır.
  • Müslüman filozof Hazm bir dilin gücü ile o dili konuşan toplumun kurduğu devletin gücü arasında orantı olduğunu belirtmiş devleti zayıflayan toplumların dillerinin de zayıflayacağını hatta kimi durumlarda yok olup gideceğini belirtmişlerdir.
  • Şemseddin Sami Kamus-ı Firdevsi
  • Pek çok insan gelecekte milli dillerin yok olarak herkesin konuşup yazacağı dilin İngilizce olacaığını tahmin etmektedir.
  • Yunus Emre Vakfı, Tika araştırılacak
  • Max Müller araştırılacak
  • Nihad Sâmi Banarlı araştırılacak,
  • Sanskritçe, Grekçe, Soğdça
  • Çağatayca

Bye bye Türkçe kitabından aldığım notlar

  • Brian Friel Tercümanlar adlı eseri (İngilizlerin İrlanda dili olan Gaelik' in nasıl öldürdüklerini ve Kendi hakimiyetlerine aldıkları anlatılır.)
  • İtalyanlar 13. yy a kadar diğer Avrupa milletleri 18. yy a kadar bilim dili olarak Latinceyi kullandılar.
  • Romalılar Kelt halkını Latinleştirmişler Ancak Cermenleri Latinleştiremedikleri için Almanca Latin dili değildir.
  • İngiltere' nin kuzeyinde İskoçlar, İrlandalılar (Kelt halkları) yaşamakta.
  • Normanlar araştırılacak
  • Aydın Köksal, Abdullah Kızılırmak dil çalışmaları
  • Yabancı dil bilmek, anadiline çevirebilmek demektir?
  • Türkiye' de öğrenilen İngilizce' yi dışarıda çalışabilmek için öğrenmek istiyorlar.
  • Atatürk, Osmanlı döneminde ülkenin başına türlü dertler açtığı için misyoner okulların çoğunu kapatmıştır. Hayattayken en çok eğitimle uğraştı. Fakat Robert Kolej, Saint Joseph gibi bazılarını Lozan antlaşmasından dolayı kapatamadı. Ki Robert Kolej sonraları Boğaziçi Üniversitesi oldu. Fakat devletin baskısını onların üzerinde tuttu.
  • Matemetiğin kuramsal fiziğin şahı Rusça bilim dili olabilir. Türkçe bilim dili olabilir. Matematiksel yapısı sebebiyle bu böyledir. Ancak İngilizce bilim dili olmaya uygun değildir.
  • İngilizce 300 yıllık beş dilin karışımı terim türetme kuralları, matematiksel yapısı olayan okuması yazması birmini tutmayan berbat bir dil.
  • Doğuda her canlı bir zenginliği oluşturuyor. Haşerelerle bile uğraşırken dengelerin nasıl korunacağını çok iyi bilmeliyoiz. Herhangi bir dilin yok edilmesi demek kültürel açıdan bu anlama gelmekte.
  • 50 yıldır Türkiye' nin bir dış politikası yoktur. (Avrupa ve Amerika' ya yalvarmaktan ibarettir.)
  • Türkiye de 1954 e kadar İngilizce eğitim yapan hiçbir Türk okulu yoktu. Tevhid-î tedrisat kanununa Lozan antlaşmasına aykırıydı.
  • 1950 de Doğu Türkistan da Don Huang mağaralarında gizlenmiş Uygur dilinde binlerce elyazması kitaplar bulundu. Türkiye' nin Uygurca bilen kişiler yetiştirip bu yazmaları tercüme ettirmesi gerekir. Okuduğum ve gördüğüm kadarıyla bir devletin bir hükümdarın kendi halkının mutluluğu ve refahı için hizmet eden ilk devlet Uygurlardır.
  • Alman Tarihçi ve Dil bilgini Brockelmann araştırılacak
  • Türkçe okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir dildir. Bu yüzden bilgisayar içinen yatkın dildir.
  • Bizden 30 yıl sonra Japonya da Meici Tanzimatı ilan edilmiş. Ancak onlar dillerini, kültürlerini koruyarak başarılı olmuşlar.
  • Dili iki boyutlu gibi düşünebiliriz. Birincisi matematiksel boyutu. Nesnelere ya da fiillere verilen isimlere bir dilden başka bir dile geçirdiğimizde a = b +c eşitliğindeki gibi denklemin a gördüğümüz yerine b+c yazabileceğimiz gibi bir içeriğinin değişmeyeceği anlamı. Diğeri ise çağrışımsal boyutu. Mesela Türkçe bardak yerine İngilizler Glass der bu ikisi ifade ettiği nesne olarak aynı anlama gelir ancak bizde bardak deyince bende yaptığı çağrışım Karacoğlan ın şiiri dir. Oysa İngiliz de glass deyince viski içme çağrışır.
  • Dil bir milletin anılarının yani tarihinü kültür birikiminin ve de ortak hissiyatın depolandığı unsurdur.
  • Ford Vakfı araştırılacak
  • Bilimde ekoller vardır. Matematik her yerde matematiktir. Ancak Alman matematiği, Fransız matematiği, Amerikan fiziğinden bahsedilir. Bilim dili kişinin ana dili olmadıkça bilim yapamazzın.
  • İtü eskiden Türkçe eğitim yapardı ve Türkiye nin en iyi bilim adamları İtü den çıkardı. Şimdi İngilizce ye geçtiler ne yazık ki artık İtü den iyi bilim çıkmayacak.
  • Türk kültürü matematiği destekliyor.
  • Bizde tarih yanlış öğretiliyor. At üzerinde kılıç sallamış göçebe bir toplum gibi anlatılıyor. Oysa Çin üzerinde Avrupa üzerinde Asya toplulukları ve hatta Afrika üzerinde derin etkileri olmuş bir tarihe sahibiz. Uygurlar Türkleri ilki bin üçbin yıl önce dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve en insani medeniyetin kurmuşlardı. Eğer Türkler göçebe olsalardı yüzyıllarca süren devletler kuramazlardı. Eriyip giderlerdi.
  • Amerika da devlet bilim adamlarına siyasetin nerelere yönlenmesi gerektiğini söyler Bu dallara para verilir. O dönem neye ihtiyaç var ona göre yıllara göre bazı bilim dalları önemli bazıları daha az önemli olabiliyor.
  • Matematik + Bilim + Gönül
  • Japonca nın Ural Altay dil ailesinden olduğunu Oktay Sinanoğlu ispatlamıştır.
  • Yale üniversitesinde Skull and Bones adlı bir kuruluş vardır.
  • Amerika da çok iyi üniversitelerden mezun olanlar bir de gizli cemiyetler üye iseler en üst düzey mevkilere getirilirler.
  • Amerika da ilk ve orta öğretim berbattır. Hatta Türkiye' ye de bu sistem uygulanmaya çalışıldığı için eğitim sistemi çöktü. Ancak doktora da dünyanın en iyisi Amerika dır. Çünkü bir iş yaparak eksikliklerini öğrenirsin. Gerçek öğrenme budur. Tv izler gibi eğitim olmaz. Ki bu yöntem 12. yy da batıya bizdeki usta çırak örnek alınarak geçmiştir.
  • 1920 de bağımsız İrlanda kuruluyor. Dillerini İrlandaca olarak değiştiriyorlar. İsrail kurulduğunda ölüm bir dil olan İbranice yi tekrar dirildiyor.
  • Anglo saksonlar İsapnya ve Türkçe nin yayılmasını engellemeye çalışyorlar. Zira iki dilin de yüksek potansiyeli vardır.
  • Boğaziçi mezunları tercih eden işverenler neden tercih ettiklerini açıklayamazlar. Hep özentidir.
  • İlmi araştırmak cihattır. (Hadis?)_
  • Biz Allah yapısının sırlarını anlamaya çalışıyoruz ki mufaffak ta oluyoruz. Kul yapısı olan yapıları mı anlayamayacağız.
  • Karatay Medresesi 1200 yıllarında Avrupada gökbilimi ve matematiği öğreten yer ki sonra Oxford Üniversitesine örnek olacaktır.
  • Batının Marshall Planını uyguluyoruz.
  • Bu yüzyılda keşfedien en mühim şey bilgisayar mühendisliği değil, toplum mühendisliğidir.
  • Cezayir de Fransa da okumuş kesim Arapça ya köylülerin dili diyor.
  • Türkiye Avrupa birliği ile Gümrük birliği Antlaşması yapmalı (Gümrük birliği değil).(İsviçre, Norveç gibi)
  • Ecevit' e siz nasıl olur da Emperyalizm in karşısında olan siz. Askeri okulları kolejleştirirsiniz diye sordum.
  • 1973 Yılında eğer Türkiye tüm okullarında İngilizce okutulsa Amerika kitap şirketleri ne kadar kitap satar raporu yapıldı . bu rapor benim elime geçti.
  • Batı da gönül kavramı yoktur. İnsanlık noktasında eksikleri vardır. Bu yüzden Doğu ya tekrar bir yönelme vardır. Ne yaparsan yap ama yakalanma mantığı hakimdir
  • Tolstoy' un ecnebi dilde eğitimin aleyhinde yazıları vardır.
  • k.d. Uşinişki Eğer çocuğun eğitim aldığı dil geleneksel milli karekterine yabancıysa bu dil çocuğun manevi gelişmesine anadili kadar güçlü etki yapamaz.
  • Bahtiyar Vahapzade
  • Atatürk ve hemen sonrasında Türkiye ye gelen Arndt, Proger gibi profösörler Türkçe öğrenmişlerdir.
  • Emir Özemir Terim Hazırlama kılauzu.
  • Abdullah Kızılırmak Gök terimleri sözlüğü
  • Her kavrama karşılı çevili olan çok kavram karşılığı bulmaya önem verdim.
  • İngilizce deki terimlerde Latince ve Yunanca anlamlarıyla bugünkü anlamları farklılaşmıştır. Zira yeni nesil Latince ya da Yunanca eğitimi almamaktadır.
  • Prof. Dr. İlhami Civaoğlu
  • Bütün dilleri incelersen bilime en uygun dilin Türkçe olduğunu anlarsın. Çünkü matematiğe en çok benzeyen dil Türkçe dir.
  • Amerikalı birkaç adam Türkçe bilime en uygun dildir diye açıklama yapmışlardır.? Amerika da yabancı dille eğitimin anlatıldığı tonlarca kitap vardır.
  • Anadolu Romanın eyaletinin adıdır.

23 Ağustos 2019 Cuma

Balkonda

Sevgiziz yaşayamıyor insan

Gündüzü kapalı, rüzgarlı gecesi sıcak ve bunaltıcı gene balkonda sırtımı oyun parkı tarafındaki duvara dayamış kulağım gene orada parkı dinliyorum. Onları dinleyerek bir nevi olanlara şahitlik istiyorum. Ben de buradayım. Çocuklar koşuşturuyor. Anneler muhabbet ediyor. Bazen öyle kafamı çevirir bulunduğum zamanlardan blidiğim bazı banklarda tek başına oturanlar oluyor çoğu gene kadın. Öyle durmak ve beklemekteler. Erkeklerin ise daha fazla beklentileri varmış gibi sanki birşeylerle oyalanıyorlar daha çok. Bazılarının yaktığı semaverden karbonmonoksit kokusunu alabiliyorum. Rüzgar önceki günler sıcaklığımı yalamıyor. Bugün daha sıcak ve daha güçsüz esiyor. Balkonda oturmak önceki günlerde olduğu kadar zevkli değil. İlk gençler ve çocuklar 3 4 köpekle parka gelmişti. Deniz parka gitmeden önce beni bu konuda bilgilendirmişti oradan biliyorum. Sırtım hala parka dönükken ölümü düşünüyordum. Ölmenin nasıl bir his olduğunu düşünüyordum. Yani şu an olan benin artık olmaması yani bir anda herşeyin bitmesini, yarım kalmış hikayelerin ne olacağını falan. Tam en derinliklerindeyken birden bir patlama sesi duydum. Neden korktuğumu ben bilyorum ya, … akabinde arkamı döndüm. Gençlerden biri köpeğin arkasını mıncırıyor. Köpek ise o gence saldırmak yerine karşısında gördüğü ilk varlık olan suçsuz zavallı köpeğe saldırıyordu. Bazen insanların yaptığı gibi

(yukarıda yazdıklarımın bir kısmı bugün yaşanmadı ama birzaman illa yaşanmışıtı.) Fabrikada bugün gözlerim bir anda görme yeteneğinden kayıp verdi. Elimi yüzümü yıkama ihtiyacı hissettim. Kocaman ekranımdaki yazıları gözlüklerim gözümdeyken göremedim. Önce anlayamadım ne olduğunu, bir on dakika kadar sonra kalbimde bir çarpıntı hissetmeye başladım. Öyle bir çarpıntı ki sanıyorum ki dikkatimi toplayamaz olmam (ki göremememin sebebi gözlerimi kısma ve bununla sağlamaya çalıştığım odaklanmanın sağlanamamış olmasındandı. ) kalbim 105 gibi hzlı sayılabilecek bir hızla atıyordu. Bir on dakika sonra 93 e gene bir on dakika sonra da 86 a düşmüştü. En son ölçtüğümde kendime gelmiştim. Odaklanabiliyordum.

Rumeli Türküleri dinliyorum şuan. Akerdeon sesini duyuyorum. Çok beğendiğim için onurlandırmak istiyorum. Balkon yolduğu 2007.

Eve geldim. Dün bir kamyonun altında kalmaktan son anda kurtulmuşken. Bugünlerde ölümden korkmak anlamlı galiba. Hikayelerimin yarım kalmasını istemiyorum sanıyorum. Hikayelerimizin yarım kalmasını istemiyoruz. Ya hikayelerimizi tamamlayıp öylece beklemeli yahut kabul etmeli yarım hikayi.


19 Ağustos 2019 Pazartesi

Yalnızlık

Gece gene. Sandalyemde oturuyorum. Ürperti şeklinde tenimi yalayıp geçiyor serin rüzgar. İçimin üşümesi yalnızlıktan sanıyorum. Hala alışamadım. Hiç bugünkü kadar istememiştim sigara içmeyi. Yıllar önce sigarayı bırakmıştım. Yalnızlığımla sigara içmeyi istedim şimdi. Bak ona da alışamamışım. Yani sigarasızlığa. Bir nefeste bitirirdim sanıyorum. Sabahattin Alinin şiiri yahut Sezen Aksu nun şarkısı artık avutmadığından olacak içimden gelmiyor şarkı söylemek yada artık her neyse işte. Elim sazıma da gitmiyor. Ne çalacağım ki gelmedikten sonra. Oysa eskiden hiçte matah değildi hayatım. Mutluydum, sevildiğimi hissederdim. Değer gördüğümü. Ya da belki umudumla dengelerdim acıyı. Ne olduğunu bir türlü anlamadım. Her felsefeyi denedim anlamak için. Yok dedim önceleri nasıl insanlar bunlar ken sonra nasıl bir insanım ben oldu en sonunda ne insanlık kaldı ne de ben.
şimdi mutlak bir sessizlik isterdim hani şart değil ama şuan göremediğim o gükyüzündeki yıldızları gördüğümde ortalık pek sessizdi eskiden. Karanlıkta yüreğimden sevgi, heyecan, umut geçerdi. Şimdi... şimdi acı bir sızı her daim. İnsanlara kızamıyorum dedim ya. Kendime de kızamıyorum. Neticede bende bir insanım. Ne olsa mutlu olurdum biliyor musunuz. Kulağıma sen mutlusun zaten dediğinde bir dost sesi. Oysa artık aşk cümleleri kuramıyorum hayallerimde. Hayal edebildiğim tek umut bu anlamsız bataklıktan kurtulabilmek arzusu. İç sıkıntısı mengene gibi kalbimi sıkıp dururken, diyorum tek diyebildiğim ah heryer kararsa da şu yıldızları bir görebilsek. Tabi elimde sigaramla. Tabi sarhoşum şimdi tek damla içmemişim ama oluyor bildiğiniz gibi sarhoşluk bazen de böyle.

16 Ağustos 2019 Cuma

Vazgeçmek

Henüz yeni gece olmuş. Ağustos ayında ev bunaltıcı oysa balkon serin. Geniş balkon, duvarlarının birine diklemesine duran bir masa, masanın karşılıklı iki yüzünde iki sandalye, birisi boş. Dolu olanda ben oturuyorum. Sesler çocuk parkından doğru uğultu şeklinde kulağıma geliyor. Oysa ben soluma hiç dönmüyorum. Hep karşıya doğru bakıyorum.

Ölmeden önce nefsini öldür ne demek bilir misin onu anlatacağım gene de sen bilirsin son karar senin zira irade sende.

Dertsizlik vazgeçmeyle geliyor. Vazgeçiyorum. Vazgeçtikçe içten içe ölüyor bir yerlerim. Vazgeçtikçe dertsizleşiyor zihnim. Dert ettikçe olmayanı içten içe büyüyor benliğin gibi oluyorsun. Benliğin büyüdükçe büyüyor balon misali. Vazgeçtikçe benliğim küçülüyor işte vücut bu, yemek gibi su gibi bir şey zannediyor herhal, benliği azalınca arttırmaya çalışıyor. Oysa ölümü benliğinle kabul edince anlıyor insan herşeyden nasıl vazgeçilebileceğini. Dert ettiğin dertlerin boşluğu ile çabaladıklarının o boşlukları doldurmadığını. Oysa kimse anlamaz herhal bu sözleri bu kadar hızlı giderken. Düşünmez vazgeçmeyi hele olsun bir an. Hafiften bir rüzgar esiyor, serin serin tenimi okşuyor. Vazgeçtikçe istediklerinde azalıyor. Vazgeçtikçe yavaş yavaş yitiriyorsun her düşünceyi, duyguyu. Birtek memnuniyetin kalıyor yaşamaktan. Şükrün kalıyor. Dışarıda uğultular ben hala karşıya bakıyorum. İçimde düşünceler.

Ertesi gün bu sefer kuşluk, hava kapalı serin. Rüzgar birden öyle başlıyor ki şehirde böylesi bir rüzgar görülmemiştir zahar. Rüzgarın akabinde onunla birlikte gök gürleye gürleye yağmur kıyamet başladı. Öyle bir yağmur işitilmemiş ola gele. Şimşekler çakıyor peşi sıra. Gök gürültüsünden korkuyorum. Göğe tapan eski Türklerin gök gürültüsünden korkmaları geliyor aklıma. Tüm pencereleri ve kapıları kapatıyorum, evin içlerine doğru gidiyorum. Sonra vazgeçme deneyi yapıyorum kendi kendime. Evin içi bunaltıcı derecede sıcak. Oysa dışarısı serin ve tehlikeli. Korkumun üzerine gitmek için değil ama nedendir korkumun üzerine gitmeye karar veriyorum. Balkonun kapısını açıp bir kısmı balkona değen yağmurun içinden dışarıya bakıyorum. Neden korkuyorum diyorum ÖLMEMEK için. Tüm korkularımın temel yatağı buradan çıkmıyor mu vücudum başına birşey geleceğin düşündüğünden korumaya çalışıyor kendisini. Ne olusa olsun devam etsin istiyor sebepsiz, açıklamasız; öyle işte yaşasın. Oysa benliğim de var benim. Bilincim var kurallara karşı koyabilirim diyorum. Yunus Emre diyor ölen hayvan imiş aşıklar ölmez diye. işte öyle birşey bilincimle bu hayvani korkuyu söküp atıp ötesine bakıyorum diyorum bir kısmı balkona değen yağmurun içinden dışarı bakarken. Korkularım bu hale getirdi beni, böyle acâze kaldım dünyada tek vazgeç kurtul dedim. Ölmeyi kabullenmek en büyük vazgeçiş değil mi zati. Ölümü o esnada kabul ettim. İçimde sebebini anlamakta zorlanacağım bir rahatlama.


31 Temmuz 2019 Çarşamba

Bursa da bir akşam

Bu akşam araban her zamanki gibi indim. Elimde arabadan aldğım çöp pet şişe ile birlikte -yerde görmüştüm, çöpe atarsam başkalarının da ayağına değmez diye...- arabadan indiğimde hemen merdivenlere yöneldim. Yolun karşısına geçtiğimde her zamanki Suriye li dilencinin soluna o bir yaşlarındaki ayağı çıplak çocuğuna baktığını görüverdim. Annesine çıplak ayağıyla koşarken baklava desenli metal zeminin ne kadar sıcak olduğunu ve ayağının yanacağını düşünürken o sanki plajda gülümseyerek annesine koşuyor gibiydi-Mutlulukla- Hani çocuklara bakarken içinizde çoğu zamanda dışına taşan bir gülümseme olur. Çocuğun gülmesi gerekmez bunun için çocuk olması yeterlidir sizi mutlu etmeye. Ama bu sefer böyle olmadı. İnsanoğlu toplumsal bir varlıktır. Dil konuşmamız bunun en temel göstergesidir. Dil toplumsal canlılar olduğumuzun en temel göstergesidir. Oysa ben ne zaman bir dilenci görsem acaba bu toplumsal temellerimize ne olduğunu merak etmekten kendimi alamyorum. İmece diye bahsettikleri şeye ne oldu. Gülümseyen bir çocuk yanımdan annesine doğru koşarken ben bunları düşünüyordum. Kardeşleri çöpten birşeyler karıştırıyor ve eline birkaç kuruş sıkıştırmaktan başka ne yapabiliyorduk? Merdivenden inip yolun karşısına geçtim, hemen yolun yanındaki çöp tenekesine elimdeki pet şişeyi attım ve esas konuya geleceğim ara sokağıma -her gün girdiğim o ara sokağa- girdim. Özel birşey bekliyorsanız baştan uyarayım özel birşey yoktu. En son söyleyeceğim şeyi en başta söyleyeyim. Özel birşeyin olmayından yazıyorum. Yol düz gider, birbiriyle çirkinlikleriyle yarışan binalar hiçbirbakımdan birbirine benzemezdi. Ne Yollara girme şekilleriyle ne evlerin yanındaki artık kaldırımmı demek lazım gelir bilinmez küçük kaldırımcıkların -en yakın kelime bu- şekilsizlikleriyle. insanlar toplumsal canlılar demiştim. Oysa bu evler tamamen bireyseldi. Bencil bir bireysellik bu. Evlerin rengi ya da renksizliği, özensizliği birbiriyle yarışıyordu. Gece kondudan bir nebze iyi bu yapılarda insanlar yaşıyor. İnsan yapımı herşeyde çirkin bir kaos varken adımlarım ilerledi ve az ileride kızımında okuduğu okulun yanındaki kaldırıma ulaşmayı başardım. Aslında bahsettiğim çöp tenekesinden sonra ilk kez kaldırıma basıyorum. Okul kocaman bir yapı ve solumda uzanıyor. Okul bir nebze güven veriyordu bana. Kocaman bina ve avlusuyla düzenin yeniden başlamasına vesile olmuştu ve eğciş büğcüş yapılardan sonra yavaş yavaş ferahlıyordum. Sağ tarafımda iğne yapraklı çam ağaçları uzanıyordu. Oysa ağaçlar eciş bücüş değildi. önümde yüz metre ilerleyen ağaçlar yola aynı uzunlukta yaklaşmışlardı. Neredeyse hepsinin boyu aynı ya da hepsinin boy aynıya yakındı. Ormanın içindeki her bir ağaç farklı olsa da bütünün parçalarıydı onlar. Oysa bildiğimiz kadarıyla kendilerini de bilmiyorlardı. Hani Nâzım Hikmet demiş ya ... bir orman gibi kardeşçesine. Bir kaç adım sonra o ağaçların karşısındaki sitemin içierisine döndüm. Aklımdan ve dilimden aynı anda bir merhaba sesi duyuldu ...